ZEKÂT

ZEKÂT:  Belli mal türlerinin belirli bir bölümünü, belirli bir zaman sonra Allah’ın belirlediği bir kısım Müslümanlara mülk olarak vermektir.

​Zekât, mal ile yapılan bir ibadettir. Allah rızası için ayrılıp verilen mala zekât denilmesi , geride kalanı temizlemesi  ve âfetlerden koruması yüzündendir. Şu âyet-i kerime bunu açıklamaktadır: “Mü’minlerin mallarından zeât al ki, onunla kendilerini temizleyip mallarını bereketlendiresin.” Diğer yandan zekât, vereni günahtan, malın kirinden temizler ve mânevî derecesini yükseltir.

​Zekâtın farz oluşu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Yüce Rabbimiz Şöyle buyuruyor: “ Namazı kılın, zeâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah’ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür. “ (Bakara:110 ), “ Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan ) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin.” ( Tevbe:103 ), “….Hasat günü ürünün hakkını (zekât ve sadakasını ) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri  sevmez.” (En’am :141)

​Peygamberimiz (s.a v): “ İslâm beş temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri de zekâttır.” (Buhâri,İman, 1, 2, …) buyurmuşlardır. Yine Peygamberimiz (s.a.v) Muaz b. Cebel’i  Yemen’e vali olarak gönderirken kendisine söylediği  şu sözlerdir; “ Onlara bildir ki, Allah Teâlâ kendilerine zekâtı farz kılmıştır. Zekât oranının zenginlerinden al, fakirlerine ver.”(Buhâri, Zekât, 1….). Zekâtın farz olduğunu bildiren başka hadisler de vardır.

​Diğer yandan yüzyıllar boyunca bütün müctehidler zekâtın farz oluşu üzerinde görüş birliği içinde olmuşlardır. Ashab-ı Kiram zekât vermeyenlerle savaşılması gerektiği konusunda ittifak etmiştir. Zekâtın farz olduğunu inkar eden kimse dinden çıkar.

ZEKÂT VERMEYENİN CEZASI

​Zekâtı  vermeyen için iki yönlü müeyyide vardır. Dünyada ceza, âhirette azap. Allah Teâlâ âhiretteki  azabı şöyle haber verir: “…..Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı mücdele. (Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların yanları, ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!” (Tevbe:34-35 )

​Hz. Peygamber (s.a.v) de şöyle buyurmuştur:

​“Allah Teâlâ bir kimseye mal verir  o da, bunun zekâtını ödemezse, zekâtını ödemediği bu mal kıyamet  günü, gözleri üzerinde iki siyah benek bulunan başı kel yılan şekline girip o kişinin boynuna sarılacak ve iki çenesinden tutup şöyle diyecek: “Ben senin malınım, ben senin biriktirdiğinim.” (Buhârî, Zekât,3….) Peygamberimiz (s.a.v) daha sonra şu âyeti  okumuştur: “ Allah’ın, kereminden kendilerine verdiklerini  (infakta) cimrilik gösterenler , sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”(Âl-i i

mrân:180)​

​​ZEKÂTIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI

​1)Mükellef olmak: Zekât verecek kimsenin Müslüman, hür, akıllı ve ergen olması gerekir.

​2)Nisap miktarı mala sahip olmak: Temel ihtiyaçlardan ve borçtan başka nisap miktarı veya daha fazla mala sahip olmak gerekir. Zekât konusunda altının nisabı 20 miskal altın = 80,18 gram altın.   Gümüşün nisabı 200 dirhem gümüş = 560 gram gümüştür. Koyun ile keçinin nisabı 40, sığır ile mandanın nisabı 30, devenin nisabı 5 dir. Tarım ürünlerinden de yaklaşık bir ton nisap alınmıştır. Bu miktarlara ulaşamayan mallar için zekât gerekmez.

​3)Nisap miktarı malın büyüyen, artan bir mal olması.

​4)Mala tam olarak sahip olmak.

​5)Malın üzerinden bir yıl geçmiş olmak.

​6)Borçlu olmamak.

​​​​ZEKÂTIN VERİLEĞİ YERLER

​Kur’an-ı Kerim’de zekâtı verileceği yerler 8 sınıf olarak şöyle belirtilmiştir; “Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünler, (zekât toplayan)memurlara, gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe: 60)

​1.Fakirler: Nisap miktarı malı olmayan muhtaç kimselerdir.

​2.Miskinler: Hiçbir şeye sahip olmayan, son derece yoksul ve sıkıntı içinde bulunan yoksul kimselerdir.

​3.Zekât işlerinde çalışanlar: Bunlar zekâtları toplamak için görevlendirilen memurlardır.

​4.Kalpleri islâm’a ısındırılmak istenen kimselerdir.

​5.Köleler: Zamanımızda bu durum mevcut değildir.

​6.Borçlular:Borcu düşüldükten sonra, nisap miktarı malı kalmayan kimseler bu sınıfa girer. Başkasından malı ve alacağı olup da, bunu alması mümkün olmayan kimse de borçlu sayılır.

​7.Allah yolunda cihad edenler: Allah için savaşa hazırlanmak veya savaşta olanlara silah almak, bunları donatmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için de zekât verilir.

​8.Yolcu: Sefere çıkan yahut iyilik ve yararlı bir iş için yolculuk yapan ve gittiği yere yardımsız olarak ulaşamayan kimsedir.

​Günümüzde bu sekiz sınıftan dördünün genel olarak bulunması  mümkündür. Bunlar da; fakirler, miskinler, borçlular ve yolculardır.

​​​​​​​ H. İbrahim EREN