SERAMİK BAYRAMI TÖRENLERİ

  1. BÜLENT ÖZ’ÜN KONUŞMASI

 

Bir şeyi açık yüreklilikle ifade etmeliyim.

Seramikten, uçak motorundan, ağır sanayiden anlamam.

İstesem de Zeynep Hanım gibi, Osman Bey gibi zaten bunları aktaramam.

 

Şunu samimiyetle itiraf etmeliyim ki,

Kale’nin ekonomiye katkısını konuşamam.

Sanayideki yerini, ihtişamlı rakamları, gurur dolu verileri ben anlatamam.

Çünkü korkum, sözlerimin eksik kalmasıdır.

Eksik bir ifademle yüce emeği ve eşsiz başarıyı sözlerime kurban edemem.

 

Ben Çan’ın belediye başkanıyım.

İşim de, gücüm de, sevgim de da İNSANDIR.

Bu sebeple anlatabileceğim de ancak ve sadece İNSANDIR.

Bugün, burada en samimi, en içten duygularımı paylaşacağım.

 

Değerli Katılımcılar,

Kesinlikle İnandığım bir şey var.

Hissediyorum; Burada her insanın gözleri, burada olmayan bir insanı arıyor.

Bir insan ki yüzüyle, duruşuyla ve güzelliğiyle hatırlanıyor.

Ve hissediyorum. O insan ki ruhu burada dolaşıyor.

Kim bilir bu alanın neresinden bizi izliyor?

Merhum Dr. Hacı İbrahim Bodur’u kastediyorum.

Daha doğrusu İbrahim Ağabeyimizi İbrahim Amcamızı, İbrahim Dedemizi, kastediyorum.

Ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun. ****

Değerli Dostlar,

Dünya topraktan ibarettir. “Bugün üstünde yatarsın, yarın altında” denir.

Ölüler toprağa, hatıralar yüreğe gömülür. Yüreğimdekini dökmek istiyorum.

Bana İbrahim Bodur’u anlat deseler TOPRAK’la anlatırdım. İbrahim Amca bu TOPRAKlarda doğmuştur.

TOPRAK’dan değer üretmiştir.

Bu TOPRAKLARDA, SONRADA Yurdun ve dünyanın her bir karış TOPRAĞINDA iz bırakmıştır.

Seramik de topraktandır. İbrahim amca doğduğu TOPRAK’larda, bir avuç TOPRAKLA, seramikten dev bir kale yaratmıştır.

Bu TOPRAKlarda kazanmış, bu topraklarda harcamıştır.

Ve sonunda TOPRAĞA dönmüştür.

Allah ondan razı olsun. Seramik Bayramında onu anmak ve ötesinde anlamak aslında daha çok bacanın tütmesinin sırrını verir bize..

Tek Kelimeyle bir “MUCİZE ADAM”

Hayallerinin peşinden koşan bir adam

Deve damı yapıyor diyenlere aldırmadan,

Dev olsa da, devler aynasından bakmadan,

İbadet gibi çalışıp, insanına, inancına adanmış olarak;

Gök kubbede hoş bir seda bırakıp gitti.

Geride çok şey bırakarak gitti.

 

Bir köy yolu üzerinde akan çeşmede de, bir Anadolu bayisinin bereketinde de o vardı.

Bir liseli gencin okulunda da, Bir üniversitelinin umudunda da o vardı

Bir çocuğun sünnetinde de, bir ustanın emekliliğinde de o vardı.

Bir şiirin dizesinde de, bir şarkının güftesinde de o vardı.

Bir okulun duvarında, bir işçinin duasında hep o vardı.

 

Erhan isminde bir Çanlı esnaf, bir gün çarşıda İbrahim amcaya derdini anlattı. Sonra da “Anam babam, eşim kız kardeşim fabrikamızda çalıştı.” dedi.

İbrahim amca çok sevindi, duygulandı ve sordu

“Baban, annen yaşıyor mu?”

Esnaf da “Babam vefat etti. Annem yaşıyor” cevabını verdi.

İbrahim amca yüksek sesle “Annene söyle bana hakkını helal etsin. Sakın Unutma” diye tembihledi.

İşçi gelip annesine durumu anlattı. Anne, hakkını helal ettikten sonra şöyle dedi: “Oğlum bizde onun daha çok hakkı vardır. İnşallah oda bize hakkını helal eder”

Ahmetin sünnet dedesi İbrahim Bodur.

Fatmanın ve Alinin işvereni İbrahim Bodur.

Gariban Mehmetin hamisi, İşçi Ali’nin Babası İbrahim Bodur.

Fabrika işçilerinden biri, İbrahim Bodur vefat ettiğinde, Zeynep Hanıma söylediği söz anlamlıdır.

“Siz babanızı kaybettiniz. Ama biz; babamızı, dedemizi, amcamızı, büyüğümüzü kaybettik”

 

Dedesini tanıyamamış bir Çanlı çocuk, 11 yaşındaki Tuba Önal Kıray onu dedesi sayıp gönderemeyeceği bir mektup yazmış. Şöyle diyor; Kale Grubu’ nda ; işçi – işveren, bayii – patron değil, aile olmayı gördük. Bu grubun bünyesinde olmanın, bu aileye dahil olmanın kıymetini bilerek büyüdük.”

Mevlana demiş ya:

“Her Yerde Olmak Gibi Bir Duan Varsa, Gönüllere Gir.

Çünkü Sevenler, Sevdiklerini Gönüllerinde Taşırlar.”

Bende onun için şunu söylüyorum:

Ne mutlu gönlünde taşıyana, ne mutlu gönüllerde yaşayana. ***

 

Değerli Davetliler,

Hepimiz bu fabrikayla gururlanıyoruz. Bu fabrikada bir ibret var, bir ders var.

Bu bir insanın azminin, inancının ve karakterinin eseridir.

Milattan 2000 yıl önce Hz. İbrahim vardı. 2000’li yıllarda da bir İbrahim vardı.

İbrahim amcanın sofrası da Halil İbrahim Sofrasıydı.

Onda İbrahim bereketi vardı. Onda cömertlik vardı.

 

Soyadı Bodurdu. Lakin azametliydi, kudretliydi, ihtişamlıydı.

Kale gibi sağlamdı.

 

Türkiye’ye şu sloganı ezberletti: “KALEBODUR SERAMİK BUDUR”

Biz bunun yanında onu düşünüp şunu söyledik “İBRAHİM BODUR, İNSANLIK BUDUR”

Çünkü bu sözün altında mesaj var.

Bodur diye bilinip, DEV diye anılmak nedir?

Hesabındaki paralar mı adamı DEV yapar?

Şans eseri mi insan DEV olur?

Emrinizde sizi dinleyenlerin sayısı kadar mı büyüksünüz?

Yoksa sizin için atan kalpler mi sizi büyük yapar?

Bodur insanların sırtından değil, sevgilerinden, insana verdiği kıymetten, çalışmaktan usanmayan azimden büyük oldu. Bu fabrika bundan gururumuz oldu.

 

Bu hayatta ne kadar para kazandığın değil, ne kadar dua aldığın önemlidir.

Onun için diyor ya “Maddeye ve maddiyata esir olmayınız. İtibarınız paranızdan çok olsun.

Sen göçüp gitmişken dahi hala hissedilmen önemlidir.

Yollardan geçerken kullandığın araçlar değil, kalpten kalbe giden yollar önemlidir. Biz İbrahim amcadan şunu öğrendik: Çokça paraya değil, çokça kalbe dokunan büyüktür.

Kırıp döken değil, imar eden, inşa eden, icad eden büyüktür.

 

Ve biz Kale’ye baktığımızda şunu gördük:

Önemli olan mirasın büyüklüğü değil, mirasçıdır.

 

1 kızınla 1 damadından daha fazlası sana “BABA” diyorsa,

Sadece torunun değil binlerce çocuk sana “DEDE” diyorsa işte budur büyüklük.

 

Ve sonunda “BÜYÜK OLAN ALLAH’TIR”, demektir büyüklük.

Bugün bu fabrikada, Seramik Bayramında toplandıysak ve gururluysak bunu anlamalıyız.

62 yıl önce bugün bir adam, toprağa ve işine inancını ve azmini kattı.

Ve bu bacadan çıkan duman bize çok şey öğretti.

İnsan isterse, azmederse, Çan’dan Çin’e köprü kurabilirmiş. Ki onu da kurdu.

 

Çan semalarında helikopter görülünce, sesi duyulunca

“Helikopter amca geliyor” derdik.

O helikopterdeki adam Türk uçaklarının motorunu yapabilirmiş.

Çocukluğumuzda fabrika demek, okutulan mevlütlerde külahlı şeker demekti.

Hele 27 Temmuz akşamları konserde yer kapmak, ismini duyduğun sanatçıyı Çan’da gözünle görmek demekti.

Sonra başka şeyler öğrendik;

Fabrika; evimizde daha fazla şeker, pirinç ve yağ demekti.

Bayramlarda verilen şalvarlık kumaş ve ayakkabı demekti.

Fabrika; Boğazımızdaki lokmaydı, geleceğe güvendi.

Sonra sonra bize bir gurur geldi.

Biz Çanlıyız. Pek şanslıyız. Bizim İbrahim Amcamız vardı.

Biz Çanlılar yaşayarak öğrendik.

 

Denizi, treni, gemisi olmayan bir Anadolu kasabasında

Sanayi bilmeyen bir toplumda sanayici çıkabilirmiş.

 

Yenice Nevruz’da doğup,

Çan’ın ve Çanakkale’nin ve de Türkiye’nin göğsü kabartılabilirmiş.

Yaptıklarıyla İtalyanlar, Almanlar, İspanyollar göğsüne üstün hizmet ödülleri ve nişanları takabilirmiş.

 

Çocukluğumuzun kahramanı İbrahim Amca şunu gösterdi,

Daha 1970’lerde AR-GE merkezi kurulabilir, teknoloji yatırımı yapılabilirmiş.

100’ü aşkın ülkeye ihracat olabilirmiş,

Bir köyden çıkıp ülke sanayisine yön verilebilirmiş.

Kaleseramik yaşadığımız bu topraklardan yükselen bir abidedir.

3 bacalı bir hayalle başlayan yüksek bir idealdir.

Bir 27 Temmuzda imkansızlıkların göbeğinde başlatılan bitmez azimdir.

Mevlana’nın dediği gibi “Önünde Ön, Sonunda Son Yoktur”

 

Yarım asrı aşkın süredir bacalarını herşeye rağmen tüttüren, yüzleri ısrarla güldüren odur.

 

“Çanakkale Geçilmez” denilen bu topraklarda, her sıkıntıya rağmen “Çanakkale’den Vazgeçilmez” diyen odur.

 

Biz ondan ders alıyoruz. O bir öğretmen, bu fabrika da bir okuldur.

Ve İbrahim Bodur isimli öğretmenin sözüne kulak verilmelidir.

Diyor ki “Geriye bakıp övünmekle değil, ileriyi görüp cesaretle koşmakla menzile ulaşırsınız.”

 

Bizi zenginleştirecek bu öğüdü unutulmamalıdır.

 

Diyor ki “Ticaret, bireyleri, sanayi, toplumları kalkındırır”

 

Başarı sırrının içindeki gerçekler gözden kaçırılmamalıdır.

Yine Diyor ki “Başarımı dedemin ve anamın duası, çalışmadaki disiplin, kızım, damadım ve işçilerimin çalışkanlığı ve memleketime olan sevgim ve aşkım”

Değerli Dostlar,

 

Sözlerimi sonlandırırken şunu söylemek isterim.

Biz Çanlılar olarak, ona olan borcumuz, minnetimizden çoktur.

Ona olan özlemimiz, hatıralarımızdan büyüktür.

Onun yokluğunun acısı, varlığının güzelliğinden fazladır.

Bir pazartesi günü Çan’a yatırım yapan, yüzler güldüren.. Yine Bir pazartesi günü bizlere veda eden bir öğretmeni anlamak, daha nice bayramlara erişmek için yeterlidir.

 

Değer veren

Değer bilen

Değer katan

Değerli bir adam

 

KÖKLERDEN GÖKLERE yükselen bir insanı dilim döndüğünce andım ve anlattım.

Biliyorumki bu bayramın ve bu fabrikanın temelini atan İbrahim amcanın

Yaşamı ansiklopedi gibidir.

Hayatı Roman gibidir.

Mücadelesi Destan gibidir.

İnsanlığı Masal gibidir.

Ve ruhu Şiir gibidir. Bu sebeple ne dersek diyelim yetersizdir, kifayetsizdir, eksiktir.

 

Peygamberimizin bir hadisi ve Atatürkümüzün bir sözü bize ışık tutsun.

 

Peygamberimiz, bir hadisinde “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın.” diyor.

 

Diğer yandan Atatürk ise “Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getiren milletler önce haysiyetlerini, sonra istikballerini, daha sonra da hürriyetlerini kaybetmeye mahkumdurlar.” diyerek bizleri ikaz ediyor.

 

Erhan Kuru İsimli bir vatandaşımızın yazdığı şiir çok anlamlı

L L-İ LİSAN Topraktan geldik, Toprağı işledik, toprağa gireceğiz.

Bunu ondan sebeple, en iyi biz bileceğiz..

Nur yüzünde hiddet görmedik asla,

FATMA ANAM yol bekler, cennette altın tasla…

 

İyi insanları Allah yanına alıyor ki;

Dünyadaki boş telaş zamanı çalıyor ki,

İBRAHİM’in dedesi nurlar içinde uyu,

Cennete varan tek yol gireceğin o kuyu.

 

Vuslata fabrika kur, helal lokma yiyelim,

Sende gittin ya artık siyah libas giyelim.

Bu bacalar tütecek,bayrak hep en yüksekte,

Tren bize emanet, kalmayacak tümsekte..

Gözler bezirgan olmuş,dil konuşmaz susacak,

Dillerin sustuğunu,gözler yaşla kusacak,

KALE SENİNDİR KALE,Surlarda bayrak yalın,

Şahitlik ederiz ki; Amel temiz Ak alın…

 

Onu özlüyoruz.

Ondan ilham alıyoruz.

Onu örnek alıyoruz.

Onu dualarla anıyoruz.

 

1957 de yanan bacanın hiç bir zaman dumanı eksilmesin.

Yöneticilerimize, çalışanlarımıza Allah güç, kuvvet versin, bereket versin.

İbrahim Amcamıza Allah gani gani rahmet eylesin.

Mekanı inşallah cennet olsun.

Yüce Allah rahmeti ve şefkatiyle muamele etsin.