MENDERES’TE ÖYLE DİYORLAR
Üfül üfül bir Menderes akşamında…
Bir dost meclisinde…
Muhabbeti solumak, demini almış Menderes çayını yudumlamak, Çan’da yaşıyorum demenin kestirme yoludur.
Yaz akşamlarını sevmeyen var mıdır? Serinliğini, sereserpeliğini, zindeliğini, miskinliğini… Sadece pantolon ya da şortunuzla; tişörtle ya da gömleğinizle istediğiniz yerde oturup kalkabilirsiniz. Hürriyetin tadına doyamazsınız… Meltem gibidir hürriyet, tüm bedeninizi yalar…
Kıyafet olarak şortunuzu tercih ettiyseniz, Menderes Parkı’na uğramayınız. Eşofman da olmaz. Adam hükmüne geçmezsiniz. Manidar bakışları göze alırım diyorsanız buyurun. Tercih sizin. Burası Menderes, tepeden tırnağa her şeye dikkat etmelisiniz burada. Çok baskın renkler de değil, son derce mazbut bir kıyafetle iştirak edebilirsiniz.
Şehrin orta yeridir Menderes…
40’lı yıllarda Çan’a yerleştirilmek üzere getirilen muhacirlere istedikleri yerde iskân hakkı verilmiş. Onlar da bakmışlar ki en düzlük yer, şu an parkın olduğu yer. Burayı işaret etmişler. Tabi bu tercih, Çan yerlilerinin hoşuna gitmemiş.
Ali Tümer’in anlattığına göre fevri çareler yerine, kalıcı çözüm bulmak gerektiği herkesçe kabul görmüş. Kılıfa en uygun kanun maddesi; ormanlık ve fidanlık arazilerin bu tahsisin dışında kaldığını ifade eden maddeymiş.
Tez elden harekete geçmiş ahali, bir gecede her tarafı akçaağaç fidanlarıyla doldurmuşlar. Ertesi gün, tahsisata gelen memurlar, burası olmaz, yeni yer bakın, demişler şehrin yeni sakinlerine. Gölgesinde zamanı yudumladığımız akçaağaçların böyle bir hatırası varmış. Nazım, meşhur şiirini Çan’da yazmış olsa muhtemelen:
“Ben bir akçaağacım
Menderes Parkı’nda.
Ne sen bunun farkındasın
Ne polis farkında.” derdi.
Bir mekânın tadını bir şairden daha iyi kim çıkarabilir ki?
Menderes Parkı, dünyanın merkezi, orta noktası…
Pergelin ayağı. Kime batacağı, kime saplanacağı belli olmayan bir iğne. Kaynayan kazan… Dedikodu merkezi… Gayya kuyusu… Pek çok isim ve sıfatla tanımlanan bir kulis merkezi…
Giyimiyle, kuşamıyla, oturup kalkmasıyla kendilerini belli eden Çan Beyefendileri vardır bu parkta. Onlar çayı içilesi, sohbeti dinlenesi insanlardır. Ne nasiplenirsem kardır, diye düşünürsünüz, ayrılmak istemezsiniz yanlarından.
İnsan, eşref-i mahlûkattır. İnanmışız buna. Aynı kaynakta ‘esfele safilin’den bahsedilir. İşte her ikisinin de beraber çay yudumladığı bir yerdir bu park.
Şahsına münhasır insanların mekânıdır…
Pazartesi günleri köylerden gelenlerle beraber, tam bir buluşma yeri olur. Bazen hükümet kurulur. Çokça hükümet yıkılır. Alt taraf, iktidar tarafı; üst taraf, muhalefet tarafıdır. Siyasiler burada toplanır, burada bilgi verirler halka. Hesaba burada çekilirler.
Birçok siyasetçi Menderes’ten takip eder; olanı, biteni. Oraya göre yön tayin eder.
Rivayetlerin merkezidir…
Mış alınır, miş verilir. Nerden duydun, sorusunun cevabı her zaman hazırdır. “Menderes’te öyle diyorlar.” Bu cevap nettir. Arkasından kimse “Kim diyor?” diye sormaz. Cevap alınmıştır.
Aslında Menderes’te duyulduysa, Çan’da duyulmuş demektir aynı zamanda.
Kim, kiminle oturuyor. Kim, kiminle ittifak halinde. Kim barışmış, kim küsmüş bunlar hep yoruma tabidir. Sadece bunları gözetleyip, geçimini temin edenlerin olduğu bilinirmiş. Ben demiyorum
.MENDERESTE ÖYLE SÖYLÜYORLAR.
FAZIL SAYIN’IN İKİ YAKALI ŞEHİR KİTABINDAN ALINTIDIR
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.